Diğer Sitelerimiz

25000 Veciz Söz
islami bilgiler

#3651

Müslüman her konuda, din kardeşini kendine tercih etmelidir. Kâmil imanın alameti budur.
Birçok talebesi, dergâhı olan bir şeyhi, yıllar sonra talebelerinden biri perişan halde, Bağdat'ta tellallık yaparken görmüş. Yanına varıp sormuş:
Hocam, çok merak ettim, bu hallere niye düştünüz?
İbret almanız için söyleyeyim. Bir gün evime misafir gelmişti. Yemekte balık vardı. Misafire ikram etmeden önce balığın iyi taraflarını kendime ayırıp kılçıklı tarafını ona verdim. İşte başıma ne geldiyse bundan geldi.

 

#849

 

Bir zaman Bağdât'ta fiyatlar çok yükselmişti. Hayat pahalılığı çekilmez bir hâl aldı. Muhammed bin İsmâil bin Ebî Fudayl, Behlül-i Dânâ’nın yanına gelerek; 
"Ey Behlül! Müslümanların ve bütün insanların hattâ hayvanların rahatlaması için Allahü teâlâya duâ etmez misin?" dedi. 
O şöyle cevap verdi: 
"Allah-ü Teâlâ’ya yemin ederim ki, ben bu işe karışmam. Eğer bir buğday tanesi bir dinar olsa, bize emrettiği gibi Allah-ü Teâlâ’ya ibâdet etsek, o bize vâdettiği gibi rızkımızı verir." Sonra ellerini birbirine vurarak; "Ey dünyâyı ve süslerini toplayan, gözleri uykudan lezzet almayan kimse, nefsinle uğraşıp âhirete bir tedârik yapmadın, kıyâmet gününde Allah-ü Teâlâ’ya ne cevap vereceksin?" dedi.

 

#1237

Mevlana Halid-i Hazretleri Bağdat'tan atıyla Şam'a gider. Şam’da iki kişi Mevlana hazretlerini, "Bu bizim atımızdır, bunu bu şahıs çalmış" diyerek kadıya şikâyet eder. Mevlana Halid-i Bağdadi hazretleri, "Ben bu atı benim ahırımdan aldım binip geldim. Bu iki müslüman yalan söylemez. Allah-ü Teâlâ her şeye kâdirdir. Bunların atını benim ahırıma koymuş olabilir. Ben de bu ata binip geldiğime göre bunların hakları geçmiştir, ücreti ne ise ödeyeyim” buyurur. 
Bu iki kişi, Mevlana Halid-i Bağdadi Hazretlerinin büyük bir zat olduğunu anlamaları üzerine, "Aman biz ne yaptık? Biz yalan söyledik, tövbe ettik, bu at bizim değil" diyerek özür dilerler.

#1239

Şibli Hazretleri bir gün Hicaza gitmek için yola çıkar, yolu Bağdat’tan geçer. O zamanın halifesi Harun Reşid, Şibli Hazretlerinin Bağdat’a geldiğini duyar. “Biz mi ziyaretine gelelim yoksa o mu bizim sarayımıza şeref verir?” diye haber gönderir. Şibli Hazretleri biz halifenin yanına geliriz der. Ve saraya gider. 
Halife, Şibli Hazretlerine, “Bana bir nasihat eder misiniz efendim” der. Şibli Hazretleri de “Bana bir bardak su getirin” der. Halifeye, “Eğer çölde susuz kalsanız, ölmek üzere olsanız, biri elinde bir bardak su ile çıkıp gelse, dese ki bu bir bardak suyu sana veririm ama servetinin yarısını isterim, verir misin? Halife düşünür ve elbette veririm der. 
Şibli Hazretleri, “Peki bu suyu içtin, çıkaramıyorsun (vücudundan dışarı çıkmıyor, bir hastalık var), bir doktor gelse, ben o suyu dışarı çıkarırım fakat servetinin diğer yarısını isterim, verir misin?” Harun Reşid düşünür ve elbette veririm der. 
Şibli Hazretleri, “O halde bir bardak su bile etmeyen servetine güvenme“ der. Halife ağlamaya başlar. Bana bir nasihat daha eder misiniz der. 
Şibli Hazretleri, “Siz suyun başındasınız, Allah-ü Teâlâ Peygamber efendimizden beri akıp gelen bu İslamiyet suyunun bekçisi olmayı size nasip etti, bu suya pislik karıştırma, karıştırılmasına da müsaade etme, bid’at karıştırma onu tertemiz olarak koru.”

#1307

İmam Kuşeyri hazretleri, meşhur veli Serî Sakati hazretlerinin ne kadar takva sahibi ve ince ruhlu olduğunu şöyle anlatır:

“Serî Sakati bir gün dedi ki:

Otuz seneden beri bir elhamdülillah sözü için istiğfar ediyorum.

Kendisine;

“Bu nasıl oldu” diye sorduklarında şöyle cevap verdi:

Bir gün Bağdat’ta benim de dükkânımın bulunduğu çarşıda yangın çıkmıştı. Yangını gören bir adamla karşılaştım.

Bana;

Senin dükkânın kurtuldu, ona bir şey olmadı, diye müjde verdi. Bunun üzerine ben de “elhamdülillah” deyiverdim. Fakat bir an sonra, müslümanların başına gelen bir musibette onların acısını paylaşmak yerine önce kendi nefsimi düşündüğümü fark ettim. İşte bunun için o esnada söylediğim bu söze otuz senedir nedamet duyuyorum”.

#1689

İmamı Gazali Hazretleri Bağdat’taki Nizamiye Medresesi’nden ayrılarak on bir sene Şam’da, Kudüs’te, Medine-i Münevvere’de nefsini tezkiye ve kalbini tasfiyeyle meşgul oldu. Bir keresinde bir âlim, üzerinde yamalı elbise, elinde ibrikle İmam Gazalî’yi gördüğünde “Medresede kalıp ders verseydin bundan iyi olmaz mıydı?” demiş. İmam Gazalî şöyle cevap vermiş: “Allah’ın saadeti gönlüme doğdu. İradem elimden gitti. Aklım vuslat güneşine yöneldi.”

Sonra medreseye müceddit olarak döndü. Şöyle söylüyor: “Benim medreseye dönmem tahsilime devam için değil, öğrendiğim manevi ilmi öğretmek içindir.”

 







Etiketler