Diğer Sitelerimiz

25000 Veciz Söz
islami bilgiler

#119

Cennetliklerin cennete, cehennemliklerin de cehenneme girmeleri, kendi amelleri sebebiyledir. Fakat onların orada ebedi kalmaları, niyetleri yüzündendir.

Hasan-ı Basri

#125

Daima iyi niyet sahibi olunuz. Çünkü niyete riya karışmaz.

Allah-ü Teâlâ, kulun ameline vermediği mükâfatı, niyetine verir, zira niyette riya olmaz.

İkrime r.a.

#130

Cenab-ı Hakk, mü’minlere niyetlerine göre ikram eder.

Gönenli Mehmet Efendi

#276

Sonsuz olan cennet, dünyada yapılan birkaç günlük amelin değil, halis niyetlerin karşılığıdır.”

#813

Enaniyet, insanın kibir ve gurura kapılarak Allah'a karşı kulluğunu unutmasıdır.

 

#865

Bir kimse müslümanım dediği zaman Allah-ü Teâlâ onun ameline bakmadan bırakmaz. Amel ettiği vakit verâ yâni şüphelilerden sakınmasına bakar. Verâ sâhibi olunca da niyetine bakar. Niyeti hâlis, Allah rızâsı için ise, artık diğer kusurlarını Allah-ü Teâlâ düzeltir.

 

 

#865

Bir kimse müslümanım dediği zaman Allah-ü Teâlâ onun ameline bakmadan bırakmaz. Amel ettiği vakit verâ yâni şüphelilerden sakınmasına bakar. Verâ sâhibi olunca da niyetine bakar. Niyeti hâlis, Allah rızâsı için ise, artık diğer kusurlarını Allah-ü Teâlâ düzeltir.

 

 

#925

Niyet hayırlı olmayınca akıbette hayırlı olmuyor maalesef…

#942

Niyeti halis olmayan bir insanın yaptığı ibadetler şüphelidir. Çünkü riya ve kibrin gölgesi düşmüş ibadetler, Allah katında makbul değildir.

#977

Namazda ruhun, kalbin, aklın büyük bir rahatı vardır. Hem vücuda da o kadar ağır bir iş değildir. Hem namaz kılanın, diğer mübah dünyevi amelleri, güzel bir niyet ile ibadet hükmünü alır.

Bu surette bütün sermaye-i ömrünü, âhirete mâl edebilir. Fâni ömrünü, bir cihette ibka eder... Kısacası namaz mü'minin istirahatidir.

Said-i Nursi

#1250

Bir zamanlar valilik yapan birisinin çok güzel bir bahçesi vardı. Rengârenk çiçeklerle donatılmış, tam bir zevk ve sefa yeriydi. Bir gün vali, bu bahçeye geldi. Orada bahçıvanın hanımını gördü. Kadın çok güzeldi. Vali, bir bahane ile kadının kocası olan bahçıvanı, bir iş için dışarıya gönderdi. Kadına da dedi ki:
Bahçenin kapılarını kapat. Hiçbir kapı açık kalmasın!
Kadın, akıllı ve namuslu idi. Valinin kendisine kötü niyet taşıdığını anladı. Gidip bir ağacın arkasına saklandı ve biraz sonra gelip dedi ki:
Kapıları kapattım. Yalnız bir tanesi kaldı. Onu kapatmaya gücüm yetmiyor. Ne kadar uğraşsam da kapatamıyorum.
O, hangi kapıdır?
Bu kapı, Allah-ü Teâlâ’nın bizi gözetlediği kapıdır.
Vali, bu sözü duyunca, pişman olup tövbe etti. Kendisini ilme ve ibadete verdi. Allah-ü Teâlâ’nın sevgili kullarından biri oldu.

#1252

Günaha bir tövbe yeter, taata bin tövbe yetmez. Günah işleyen, tövbe ederse Allah affeder. Fakat ibadet eden, ucba kibre kapılabilir. Buna bin tövbe bile yetmez. Beni İsrailden bir fâsık vardı. Bir âbid de ibadetiyle şöhret bulmuştu. Fâsık, bu âbidin yanından geçerken, "Gideyim, şu âbidin yanına oturayım, belki Allah-ü Teâlâ onun hürmetine beni affeder" diye düşündü. Gidip âbidin yanına oturdu. Âbid ise, üzerinde bulutun gölgelendirdiği bir zat olduğu için, böbürlenip, "Bu fâsık, benimle oturamaz" diyerek ondan yüzünü çevirdi. Yüz bulamayan fâsık da çekip gitti. Fakat Âbidin üzerindeki bulut, fâsıkla beraber gitti. Allah-ü Teâlâ zamanın Peygamberine; “İnsanlara niyetlerine göre muamele ederim. Fâsıkın günahlarını, onun bu iyi niyetinden dolayı affettim. Âbidin ibadetlerini de kibri sebebiyle yok ettim” diye vahyetti.

#1285

Bir amelin salih ve makbul olması, kalbin doğru olmasına bağlıdır. Kalbin salih olması ise niyetin salih olmasına bağlıdır.

#1286

Bir amel, ancak şu üç şey ile salih amel olur:

Allah için takva sahibi olmak,

İyi niyet,

Yapılan ameli usulünce dosdoğru yapmak.

#1400

Amel olmadan söz müstakim olmaz. Söz ve amel de niyetsiz istikamet bulmaz.Sünnet'e uygunluk olmadıkça da ne söz, ne amel, ne de niyet istikamete kavuşabilir.

Süfyan-ı Sevri (k.s.)

#1400

Amel olmadan söz müstakim olmaz. Söz ve amel de niyetsiz istikamet bulmaz.Sünnet'e uygunluk olmadıkça da ne söz, ne amel, ne de niyet istikamete kavuşabilir.

Süfyan-ı Sevri (k.s.)

#1546

Dünya da iki gram altın için iki ton toprak elenir. Ahirette de böyledir. Niyet altın gibidir. Çok amel değil, ihlâslı amel lazımdır. O kadar amelde hep niyet aranır, niyete bakılır, Allah için olanlar seçilir diğerleri atılır.

#1639

Sahabenin zahit alimlerinden Ebu Zer el-Gıfarî r.a., Hz. Osman r.a.’ın halifeliği döneminde Şam’da bulunuyordu. Aldığı maaşın günlük nafakasından fazlasını muhtaçlara dağıtır, yanında hiç altın para bırakmazdı. Bundan dolayı halk arasında pek muhterem ve mübarek bir zat olarak tanınırdı. Fakat zühd ve takva yönünden halkın kaldıramayacağı bir hayat tarzını kendisi gibi herkesten bekler, eldeki malların bekletilmeden mutlaka Allah yolunda harcanmasını isterdi. İyi niyetine diyecek yoktu, ama herkesin hali ona uymuyordu. Şam valisi Hz. Muaviye, onun ağır tekliflerinden rahatsızlık duyuyordu. Ondaki samimiyeti sınamak için, bir gece adamlarından biriyle anlaşarak kendisine hibe şeklinde bin altın gönderdi. Aynı şahıs ertesi gün Ebu Zer hazretlerine gelerek: “Aman beni Muaviye’nin hışmından kurtar. O beni başkasına gönderdiği halde, ben yanlışlıkla altınları sana getirip vermişim!” dedi.

Ebu Zer hazretleri ise “ Evladım, o altınlar bu gece fakirlere dağıtıldı, bir tane bile kalmadı. Muaviye bana üç gün mühlet versin de o kadar altını tekrar bulup ödemeye çalışayım.” dedi

Muaviye r.a. gördü ki, onun sözü ve işi birbirine uyuyor. Şam’da onu idare etmek de zor. Çaresiz onun halini Hz. Osman’a bildirdi. Halife de onu Medine’ye çağırınca oraya gitti. Fakat Medine eskisi gibi değildi, zenginleşerek gelişmiş ve değişmişti. Hz. Osman r.a. ona: “Ey Ebu Zer halkı zorla zühd ve takvaya sevk etmek mümkün değil. Bana gereken onlar arasında Allah’ın emriyle hükmetmek ve adaleti sağlamaya çalışmaktır.”dedi. O ise:”Zenginler zekâttan başka sadakalarını da vermezlerse biz onlardan razı olmayız.” dedi. Orada bulunanlardan Kâ’bü’l-Ahbâr: “Farzı yerine getiren borcunu ödemiş olur.” deyiverince, Ebu Zer: “Sen kim oluyorsun ki burada lafa karışıyorsun? diyerek, kafasına şiddetli bir sopa indiriverdi!

Ebu Zer r.a. Medine’deki hayattan sıkılmaya başlamıştı. Hz. Osman’a dedi ki: “Rasulullah Aleyhisselam bana: ‘Şehrin binaları Sel dağına ulaşınca Medine’den çık git.’ demişti. İzin verirsen buradan çıkıp gideyim.” O da izin verince, beş-altı kilometre ötede Mekke yolu üzerindeki yerleşime elverişli Rebeze köyüne gitti.

#1795

Bediüzzaman diyor ki: Cihad, merteb-i şehadetin merdivenidir. Selçuklu Sultanı Alparsalan, Malazgirt harbinden önce şöyle dua etmiştir:

“Ya Rabbi! Seni kendime vekil yapıyor; azametin karşısında yüzümü yere sürüyor ve senin uğrunda savaşıyorum. Ya Rabbi! Niyetim halistir; bana yardım et; sözlerimde hilaf varsa beni kahret!” Sonra atına binerek askerlerine dönerek der ki:

“Biz ne kadar az olursak olalım onlar (Bizanslılar) ne kadar çok olursa olsunlar, bütün Müslümanların minberlerde bizler için duâ ettikleri şu saatte kendimi düşman üzerine atmak istiyorum. Ya muzaffer oluruz veya şehit olarak cennet’e gideriz. Ayrılmak isteyen ayrılsın. Bu gün burada Sultan yoktur. Bende ancak sizlerden biriyim

“Ey askerlerim! Eğer şehid olursam bu beyaz elbise kefenim olsun. O zaman ruhum göklere çıkacaktır.”

Fatih Sultan Mehmet Han diyor ki:

“Bu zahmet din yolunadır. Zira bizim elimizde İslam kılıcı vardır. Eğer bu zahmeti ihtiyar etmezsek bize gazi demek yalan olur.”

Ebu Dücane Hazretleri, o zaman şöyle demişti:

“Biz, ne Medine hurmalıkları, ne de cahiliye damarı için harb ettik. Biz, Allah ve Resulü’nün dinini tebliğ yolunda cihad etmekteyiz. Bu uğurda akan kanların, alınan yaraların, kaybedilen canların hiçbiri boşuna değildir.” 

Şaire Hz. Hansâ’ının Kadisiye savaşında dört oğluna söylediği söz:

Din düşmanlarına ilk hücum eden sizler olmalısınız. Sizlerin arkada değil, daima en ön safta çarpıştığınızı görmeliyim. Çünkü bu harp, eski savaşlarımız gibi adi, basit çıkarlar uğruna yapılan çapulculuk ve yağmacılık hareketi değildir.  Kısaca bu cihadda emir Allahtan, kumanda da Rasûlullah efendimizdendir. Başka söze ne hacet?” 

Yine Kadisiye savaşında dört oğlunu şehit veren anne şöyle diyor:

Ya Rabbi! Bana emanet ettiğin dört kahramanı, yine senin dinin uğrunda feda etmiş bulunuyorum. Artık beni şehit anaları defterine kaydet! Benim için şehit anası olmak kâfi ikramdir. Bunu bana nasip eyle.

Sahabe-i Kiram’dan Hubeyb (r.a.) şehit edilmeye götürülürken söylediği şiirin sonunu şöyle bağlıyor:

“Mü’min öldürüleyim de, dünya umrumda değil. Yolum Allah’a gitsin de, şekli önemli değil.

 

#1854

Sağlık istersen çok yeme,

Saygı istersen çok deme.

 

Oturmakla varlık olmaz,

Çalışana darlık olmaz.

 

Niyeti halis olunca kişinin,

Hâyır olur, âkıbeti her işinin. 







Etiketler