Diğer Sitelerimiz

25000 Veciz Söz
islami bilgiler

#1236

Şemseddin-i Sivasi'nin Menakıh-i İmam-ı Âzam isimli eserinde şöyle yazılıdır:
İmam-ı Âzam’ın babası Sabit (rahmetullahi aleyh) küçük yaştan beri ahlakı temiz, takva ve vera sahibi idi. Yüzü gayet nurlu olup zühdü, salahı ve ilmi pek çok idi.
Bir gün bir dere kenarında abdest alıyordu. Suda bir elma gördü. Abdestten sonra suda çürüyüp gidecek olan bu elmayı alıp yedi. Fakat tükürüğünde kan gördü. Şimdiye kadar böyle bir hâl görmediği için tükürükteki kanın bu elmadan ileri geldiğini tahmin etti. Yediğine pişman oldu. Elmanın sahibini bulup helalleşmek için dere boyunca gitti. Nihayet yediği elmaya benzeyen bir meyve bahçesi gördü. Sahibini sordu. Bu zatın gayet cömert ve ihsan sahibi olduğunu, hatta ağaçta bulunan bütün elmaları toplayıp götürülse yine bir şey demeyeceğini, bir elmanın ne ehemmiyeti olacağını söylediler. Buna rağmen elmanın sahibini buldu, meseleyi anlattı, ya parasını almasını veya helal etmesini istedi. 
Bahçe sahibi gencin bu halini görünce takva ve verasının doğru olup olmadığını öğrenmek için şöyle dedi:
Yediğin elmam için ne vereceksin?
Altın gümüş neyim olsa veririm.
Ben altın gümüş istemem ama eğer kıyamette senden davacı olmamı istemezsen bir teklifim var, onu kabul etmen gerekir.
Teklifin nedir?
Yapacaksan söyleyeyim...
İslamiyet’e uygunsa yapabilirim.
Kör, sağır, dilsiz ve kötürüm bir kızım var, bununla evlenmeye razı olursan o zaman elmayı sana helal edebilirim.
Sabit hazretleri ahirete kul hakkıyla gitmemek için bu teklifi kabul etti. Düğün hazırlığı yapıldı. Sabit hazretlerinin ilk gece odaya girmesiyle çıkması bir oldu. Hemen kayınpederine koşup; “Efendim, bir yanlışlık var galiba, içeride sizin bahsettiğiniz vasıflarda bir kız yok, tam tersi!” Kayınpederi tebessüm ederek;  “Evladım o benim kızımdır, senin de helalindir. Ben sana kör dediysem, o hiç haram görmemiştir. Sağır dediysem, o hiç haram duymamıştır. Dilsiz dediysem, o hiç haram konuşmamıştır. Kötürüm dediysem, o hiç harama gitmemiştir. Var git helalinin yanına, Allah-ü Teâlâ mübarek ve mesut etsin.”
İşte bu evlilikten, yani böyle ana babadan İmam-ı Âzam Ebû Hanife hazretleri dünyaya geldi.

#1673

Şeyh Sadi Şirazi k.s. anlatıyor:

Bir gün henüz âkil baliğ olmamış bir çocuk niyet edip oruç tutmaya başlar. Yüz türlü sıkıntı ile kuşluk vaktine kadar sabreder. Çocuğun annesi babası rahatça orucunu tutması için o gün çocuğu okula göndermez. Annesi şefkatle kucaklar öper, babası okşar. Çocuğa birtakım ödüller verip yüzüne karşı överler.

Fakat öğle olunca açlık ve susuzluk çocuğun canına tak eder. Kendi kendine, “Akşama daha çok vakit var, bir iki lokma yesem annemle babamın nereden haberi olacak?” diye düşünür.

Böylece anne babasına yaranmak için oruçluymuş gibi görünür ama gizlice orucunu bozar, bir şeyler yer.

Şayet sen, Allah’ın seni gördüğünü bilip O’ndan korkmadıktan sonra namazı abdestsiz olarak kılsan kim nereden bilecek?

Çocuk buluğ çağına girmediği için orucu anne babasına hoş görünmek için tutmuş olabilir. Ancak gösteriş için ibadet yapan yaşı olgun bir kimse bu çocuktan daha cahildir. Gösteriş için, dindar görünmek için kılınan namaz ve yapılan ibadet cehennem kapısının anahtarıdır.

Şayet tuttuğun yol Allah’tan başkasına gidiyorsa, yarın senin seccadeni cehenneme sererler.







Etiketler